Rüya | Konular | Kitaplar

Rüya Tabiri ve İbni Sirin

Derler ki, İmam-ı Âzam hazretleri bile İbn-i Sirin'e gelip rüyasının tâbirini sorardı.

İbni Sirin rüyaları “nefsanî, şeytanî ve rahmanî” diye tasnif ederdi. Rüyasının tesirinde kalanlara “aldırma” der, “sen uyanık iken Allahü teâlânın emirlerini yapmaya bak”... Adamın biri rüyasında insanların ağızlarını mühürlediğini söyleyince, Muhammed ibni Sirin gülümser ve “hadise gayet açık” der, “sen Ramazan-ı şerifte müezzinlik yapmadın mı?”

Rüyasında domuzların boynuna inci takan birine “saman pazarında altın satıyorsun” buyurur, “bundan böyle ehil olmayan kimselere hikmet öğretmeye kalkışma!”

İbni Sirin evinde her cuma günü paluze adlı yemeği pişirtir, hem çoluk çocuk yerler, hem gelene geçene ikram ederlerdi. Tam 41 çocuğu olur ama Abdullah’tan gayrisini kaybeder, büyük bir teslimiyetle boynunu büker, nur yüzlü bebelerini elceğizi ile defneder. Dil ile “alan da O (Celle Celalühü) veren de” demek kolaydır ama bunu hal ile söyleyebilene “yiğit” derler.

İbni Sirin’in annesi Safiye Hatun, Hazret-i Ebûbekir’in azatlı kölesi, ablası Hafsa Radıyallahü anha ise sayılı muhaddislerden biridir. O da genç yaşlarda ilme sevdalanır, Hazret-i Aişe, Zeyd bin Sabit, Hasen bin Ali, Ebu Hureyre, Abdullah bin Abbas, Cündeb bin Abdullah, Samira bin Cündeb, İmran bin Husayn, Huzeyfe bin el Yemani, Ebû Said-i Hudri, Ebû’d-Derdâ ve Enes bin Malik gibi zirvelerden (Aleyhimürrıdvan) ders almıştır.

Muhammed ibni Sirin, bid'at sahiplerinden uzak durur ve gıybet edenlerden çok kaçardı. Biri gelip Haccac hakkında konuştuğunda “şüphesiz Allahü teâlâ hükmünde adildir. Başkasının haklarını Haccac’tan alacağı gibi, Haccac’ın hakkını da başkalarından alır. Yarın İzzet ve Celâl Sahibinin huzuruna çıktığında sana senin günahlarını soracaklar, Haccac’ınkileri değil” buyururlar.

İbn-i Sirin “filan şahıs, filandan daha âlimdir” hatta “şu Yahudi tabib, şu Yahudi tabibden daha bilgilidir” demekten bile çekinir. Ola ki diğeri incinebilir.

“Sakın kimseye haset etmeyin” buyurur. “Eğer cehennemlikse neyine özeneceksin. Yok cennetlikse ona uymalı ve imrenmelisin.”

İbni Sirin, birisine “nasılsın?” diye sorar. Adam “ailesi kalabalık, cebinde meteliği olmayan ve borcundan ötürü insanlardan kaçan biri nasıl olursa” diye dert yanınca hemen evine koşar, bütün parası olan bin dirhem kuruşu getirip adama verir.

Bir gün kefil olduğu bir tüccar yüzünden hapse düşer. Muhafız ona bir ikram yapar, zindanın kapısını açar. “Buyurun” der, “sabah dönmek üzere evinize gidebilirsiniz”. Büyük veli “sakın ha” der, “sen, sana söylenileni yap!”

Bir gün İmam-ı Azam Hazretleri İbni Sirin’e gelir ve “Rüyamda Azrail Aleyhisselâmı gördüm” der, “canımı ne zaman alacaksın diye sordum bana beş parmağını gösterdi. Beş de ne? Söyleyin n’olur, beş ay mı, beş yıl mı, beş dakika mı?” İbn-i Sirin’in yüzüne ferahlatan bir tebessüm yayılır, “siz de biliyorsunuz ki” der, “beş şey vardır ki onu kimse bilemez. Ölüm de bunlardan biridir. Azrail âleyhisselam onu hatırlatmış olmalı...”

Ama şu var ki İbni Sirin dahi ölümden ve hesap gününden çok korkar. Söz kabirden, kefenden açıldığında yüzü kireç gibi olur ve kaskatı kesilirdi. Mübarek insan, çok güzel şekilde can verir ve Hasan-ı Basri gibi bir zirveyle aynı kubbe altında yatmakla şereflenir.